Bugün yeryüzünde çok farkli yazilarin kullanildigi billinmektedir. Herbir ulusun simdi kullandigi yazi sisteminin geçmiste kullandiklariyla tamamen ayni olmadigi da görülmektedir. Bu farkliliklar, yazi anlayisindaki gelismenin ürünleri oldugu kadar kültürel etkilesim ya da kültür degisikliklerinin de bir sonucudur. Bu nedenle Türk tarihi boyunca hangi yazi sistemlerinin, alfabelerin kullanildigini incelemeden önce, yazinin gelisme tarihine kisaca deginmemiz ve alfabeler arasindaki iliskileri belirtmemiz yerinde olacaktir.
Yazinin ilk bulunusundan günümüzdeki „harf yazisi“ durumuna gelinceye kadar genelde bes asamadan geçtigi kabul edilmektedir: Madde yazisi - resim yazisi - düsün yazisi - ses yazisi - harf yazisi.
Madde yazisi:Anlatilmak istenen seyin, çevrede bulunan çesitli maddelere, simgelere basvurularak belirtilmek istenmesi. Örnegin dolmen ya da menhir denen dikili taslar mezar anlamina gelmektedir. Yere degisik biçimde dikilen sopalar, bunlara ya da dallara sarilan degisik renk ve biçimdeki iplikler, bezler de madde yazisi sayilmaktadir.
Resim yazisi (pictographie): Istenilen seyi anlatmak amaciyla kayalar üzerine belirli isaretler kazimakla baslayan bu yazi türü giderek anlatilmak istenen nesnenin resmini yapmaya dönüsmüstür. Resim yazisi ilk kez Mezopotamya‘da arkasindan Misir`da bulunmustur.
Düsün yazisi (ideographie): Düsüncelerin belirli simgelerle anlatilmasi demek olan bu tür, resim yazisinin gelismesi sonucunda bulunmustur. Sümer Çivi Yazisi ile Misir Hiyeroglif`i bunun en belirgin örnekleridir.
Hece (ses) yazisi (phonographie): Sekil yazisindan seslerin, hecelerin belirtildigi yaziya geçis, yazi tarihinde ikinci büyük gelismeyi yansitmaktadir.
Harf yazisi, abece (alfabe): Hece yazisinda tek heceli sözcüklerin zamanla “sesli” elemanlarini yitirip “tek ses” isareti haline gelmeleri ya da sekil yazisindaki isaretlerin stilize edilip belirli bir sesi belirten simgelere dönüstürülmesi, yazinin gelismesinde son asamayi olusturmaktadir. Bu simgeler dizisinde ilk isaretlere Yunanca`da alfa, beta, Arapça`da elif, be denildigi için tüm dizgenin adi Arapça`da elifba olmustur. Dilimize önceleri bu biçimde geçen ad, Türkçe`deki ses uyumunun etkisiyle „alfabe“ ye dönüsmüstür. Bu, harflerin adlarinin siralanmasindan olusan bir ad oldugundan ötürü de Türkçe`nin özlestirilmesine paralel olarak alfabe yerine „abece“ denilmeye baslanmistir.